Alişan'la ilgili saçmasapan bir anım var. Ortaokuldayım, edebiyat dersindeyiz. Nedense dersi okulun kütüphanesinde yapıyoruz, bu yüzden de bildiğimiz ders modunda değiliz, hoca bir şeyler anlatmıyor yani. Belki hocanın işi vardı, okuması gereken kağıtlar falan vardı ve bizi öylece saldı, belki de kompozisyon filan yazıyorduk, hatırlamıyorum. Sıkılmışım, Aziz Nesin kitabı taşımanın bile sakıncalı bulunduğu bir okulun kütüphanesinde oyanalacak bir şeyler arıyorum kendime. Sonra elime eski yıllıklar geçiyor. Yanımdakilere gösteriyorum, yıllıklara beraber bakmaya başlıyoruz. Aa saça bak aa kıça bak diye kikirdiyoruz falan. Derken, yüzlerden biri tanıdık geliyor; yakından bakıyorum, Alişan bu. Yani Alişan olmalı ama adı Serkan bu çocuğun. Ergen salaklığımla çok şaşırıyorum. Marifetmiş gibi hocaya gösteriyoruz yıllığı. Hoca evet diyor Alişan öğrencimdi. O da Alişan diyor diye daha bir şoklanıyorum ben, yani o senin için Serkan sonuçta, sittin sene de geçse Serkan işte. Yani öyle olur herhalde gibime geliyor, Alişan benim arkadaşım olsa Serkan mı diyeceğim ona diye düşünerekten iyice mala bağlıyorum. Hoca bunun ardından başlıyor Alişan'ı övmeye, şöyle efendiydi böyle saygılıydı diye diye göz deviriyor. Ben hocanın efendilik dediğini kendimce sünepelik olarak algılıyorum. 13-14 yaşında, zengin şımarık mafya çocuklarının bullylediği, gözlüklü çirkin inek kız kontenjanından ben, o gün öyle bir ayıp ediyorum. O gün bugündür de hala içimde Alişan'a karşı abuk sabuk bir mahcubiyet taşıyorum. Yani, azıcık.
Neyse çok uzattım; Alişan'dan, bu blogun ilk entrysine vesile olduğu için söz ediyorum. Giriş yazısını yazdığımdan beri hiç bir şarkı takılmadı aklıma. Bunun nasıl bir psikolojik nedene dayandığını tahmin etmek de zor değil. Yani ben biliyorum nedenini de, şimdi gereksiz olur. Dert babası mısınız siz? Şunun şurasında zırvalamaya geldik.
Aynalı Tahir dizisini hiç seyretmedim. Yaşım da tutuyor, ama hiç çekmedi beni. Peşin peşin söyleyeyim de sonra şeyolmasın; diziyi entelektüel kaygılarla veya ince beğenimden dolayı reddetmiş değildim. O yaşlarda gayet de et kafalıydım (alttan alta artık değilim mesajı). Odamda Take That posteri filan asılıydı - ki Take That çoktan dağılmıştı - ve bir yandan da Kurt Cobain niye öldü diye ağlıyordum, tütsü falan yakıp böğürüyordum. Bunları samimiyetimin teminatı olsun diye söylüyorum. Gerekirse çok daha ezik şeylerimi de anlatabilirim. N'apalım yani, olan olmuş artık. Neyse, diziye ısınmama nedenim büyük ihtimalle daha sloganından defolu olmasıydı. Tok bir sesten gelen "errrrkekliğin kitabı yeniden yazılacak" statementını gayet net hatırlıyorum. Herhalde Alişan'ın yazacağı erkeklik kitabı hiç de cezbedici gelmedi bana. İyi ki de gelmemiş hani, ergenlik dönemim söz konusu olduğunda "bari" veya "en azından"la başlayan cümleleri kolay kolay kuramıyorum.
Ergenliğimi iyice yerin dibine iyice sokabildiysem devam edelim. Diziyle hiç ilgilenmemiştim, fakat o main theme yerine geçen şarkı aklımda kaldı. Sanırım aslında Alişan'ın albümünde olan bir şarkı bu, sonradan gerekli modifikasyonlar yapılarak, uygun yerlere Aynalı Tahir yapıştırılarak diziye uydurulmuş. Bayağı da ünlü olmuştu diye hatırlıyorum. Ama dizi de, şarkı da, Alişan da çok uzun zamandır beynimdeki gettolaşmış bölgelerde kalakalmış. Zaten, dizi yeniden çevrilmediğine, şarkı coverlanmadığına, Alişan da en azından benim nezdimde askerden hala dönmediğine (döndü mü?) göre, hortlaması için bir neden de yok. Yoksa var mı? (or is there?)
İştw Alişan efendinin bu şarkısı, beynimde sinemada gelecek programdaki filmlerin fragmanlarını izlerken ötmeye başladı. Film de Social Network. B. ile filmin başlamasını bekliyorduk, B.'nin telefonu çaldı. Arkadaşıymış, naber napıyosun filan diye sorunca B. de Social Network'e gideceğimizi, seans saatini beklediğimizi söyledi. Arkadaş buna burun kıvırmış olacak ki, bu da "Her gün Bergman filmi mi izleyeceğidik" diye oğlanı bir payladı. Neyse bu arada vakit gelmiş, arkadaşı çekiştirmeye fırsat olmamış. Dandik bir fragman izlerken bayıyorum, dedikodu kafasına geliyorum. B.ye "Beğenemedi mi arkadaş filmi" gibisinden bir laf atıyorum. O da ya evet mevet bir şeyler diyor ve ben gecenin geri kalanında kabusum olacak bombanın pimini şöyle çekiyorum: "Ulan, David Fincher'ın filmi bu, arkadaşın farkında mı? David Fincher Aynalı Tahir'in remake'ini çekse izlerim ben". Ve anında bir fade-in ile O geliyor: Kralı gelse alamazlar seni/Kralı gelse sevgilim/Aynalı Tahir derler bana/Sevginin peşindeyim. Bu kadar, sözlerin geri kalanını bilmiyorum. Geri kalanı diye bir şey var mı onu da bilmiyorum ...Şimdi biliyorum. Ben mal mıyım adlı faydalı dürtüyle bir güzel google'ladım sözleri. Meğer Aynalı Tahir sevginin değil mertliğin peşindeymiş, yanlış hatırlıyormuşum. Aynalı Tahir'e Şirin Baba ayarı çekmiş bu deligönül.
Neyse işte, filmin büyük bir bölümü Tahir sendromsuz geçti. Arada errrkekliğin kitabının gözden geçirilmiş yeni baskısında yer alan B. bana kahve almaya gittiğinde nüksetti. Sonra gece eve döndüğümde yine bela oldu ve bir doz iTunes playlistle defolup gitti. Film de iyi güzel bu arada; beklentilerimi düşük tutarak gittiğimden, Fincher'ın da insan olduğunu, her filminin Seven veya Fight Club sarsıcılığında olamayacağını ama mutlaka güzel olmuş dedirteceğini bildiğimden paşalar gibi eğlendim. Gülerken birkaç kez anırma sınırını aştım. Son sahnede vıaaaayy dedim. Sevdim yani.
İlk yazımızı hayırlısıyla yazdık. Şüphesiz ki bir başka uyuzun uyuzu şarkıyla tekrar karşınızda olacağız. O zamana dek, haydi başbaş!
1 yorum:
çok eğlendim canım eline sağlık.. sabırsızlıkla bekleyeceğim devamını bu arada social network bence de iyiydi sevdim ben de..
Yorum Gönder